Kaldırım taşları gökkuşağının renkleriyle bezenmiş bir cadde üzerindeki oyuncak mağazasından sesleniyorum sizlere.
Kaldırımda pürtelaş yürüyen insanlar, oradan oraya koşuşturan, okul çıkışında mağazamızı kahkaha ve neşeli sesleriyle dolduran o sevimli çocuklar.
Ah ,çocuklar ! Ne kadar da saf, masum bir dünyanın kapılarını açıyorlar bizlere.
Hazırcevap halleri, sağa sola hınzırca ama pırıl pırıl parlayarak bakan o güzel gözleri.
Meraklı bakışları ile büyüklerinin ellerinden, paçalarından tutup çekiştirerek vitrin önünü ve tezgah aralarını dolduruşları.
Kimisinin gözü pahalı bir yarış arabasında, kiminin gözü pilli ağlayan bir bebekte.
Kimisi renkli lâstik bir topun peşinde.
Ve o güzel çocukların hayal dünyaları.
Mağazadan bin bir sevinçle paketletip aldıkları o rengarenk oyuncaklar ile olan diyalogları.
Bir bez bebek ile evcilik oynamaları, bir yarış arabası ile salonun ortasında son sürat yarış yapmaları.
Yada bir plâstik top ile oyun kurucu bir koç olmaları...
Hayal güçleri alabildiğine geniş olan çocukluk evresinde, onların hayal gücüne, yaratıcılığına ve içseslerine ne kadar çok kulak verebilirsek o kadar iyi.
Düşünmeyi, hayal kurmayı bilmeyen çocuklar, ileri ki yaşlarda çocukluklarındaki o renkli dünyayı kaybederek gittikçe siyah - beyaz soluk bir yetişkinlik hayatı yaşarlar çünkü.
Günümüzün bilgisayar oyunlarından, renkli ama ruhsuz camlarından ne kadar uzak tutabilirsek onları , o kadar iyi.
Çünkü yaratıcılık renkli kalemlerle, beyaz sayfalı defterlerle ve de kıvrılıp bükülebilen, dokunup hissedilebilen ve kendi içlerinde diyalog kurulabilen o güzel oyuncaklarda gizli.
Ve elbette ki hayat çocuğuna güzel bir oyuncak alırken kendi içindeki çocuğu da yeniden keşfedebilen yetişkinlerle daha bir yaşanılası.
İçinizdeki o güzel çocuğu hiç kaybetmemeniz dileği ile...