Dört duvar içerisindeyim. İki sandalye ve aramızda bir rakı masası. Bir sandalyede ben diğerinde yokluğun, boşluğundan okunan sandalyede ki sen...
İntihar gibiydi zaten karşımda boş duran sandalyede seni düşlemek. Aslında olasılığı daha yüksek bir düş daha vardı. Baktığım duvarlarda bir çivi bile yoktu ama ben senin fotoğrafını asılı buluyordum. Anlam veremediğim boş duvarları fotoğrafın süslüyordu... Kafama rakı bardağını diktiğimden midir nedir bilmem, fotoğrafların birer birer kayboluyordu. Aslında şöyle hani koyunca rakıyı berrak suyun üzerine bulanıklaşıp eser kalmaz ya suyun berraklığından, tam da öyle diktikçe bulanıklaşıyor görünmüyordun. Fakat net gördüğüm son fotoğrafın hala gözümün önünde..Yağmurlu bir günde çekinmişsin. Kuşlar saçlarının altına sığınmış su içiyor gamzelerinden..
Bir müddet çivisiz olan duvarda senin asılı fotoğrafına bakakaldım. Sonra düşüncelere dalıp gittiğim yolda kör bir kuyuda buldum kendimi. Belki sende kalkıp düşüncelere dalıp gidersin. Daldığım düşüncelerden, daldığın düşüncelerde kesişir yolumuz. Belki de şiir gibi gülüşüne ve dalgalı saçlarına rastlamakla yeni bir hikaye'de kavuşuruz ya da kayboluruz.
Bak işte görüyorsun sensizlik böyle bir şey acaba sende ki bensizlik nasıl...Hem kim bilir belki de sadece ikimizin olduğu bir kasaba inşa ederiz kör kuyuda. Denize karşı küçük ahşaptan bir ev inşa ederiz. Duvarlarla bölmeyeceğiz evi, kötü düşünceler duvarlara çarpıp dönmeyecek bize. Göğe ve denize bakan bir penceresi olmalı. Bir masa hazırlamamız lazım gün batımına karşı. Masanın üstünde avladığımız balıklar ve bir kaç şişe rakı... Hayallerimizi konuşmalıyız. Kafamda vızıltılarıyla beynimi yoğuran böcekler, beynimin etrafında ağlar kurarak hapsediyorlar düşüncelerimi.
Düşüncelerim tek hücrede. Bir dilek diliyorum tanrıdan; seni düşlemekten yorgun düşen adama mürekkebi bitmeyen bir kalem uzatmasını diliyorum. Yazsın! Kelimelerin dilimde sarf edemediği düşüncelerimi, ne zaman düşüncelerimi kağıda dökmeye kalksam mürekkebi biterdi kalemlerin, ara ara patlayan kalemlerde oldu. Daha fazla tutamadılar içlerinde ki mürekkebi. Hem hangi kalem ister ki içlerinde ki mürekkebi bir adamın hüzünüyle tüketmeyi? Kalemler bile dayanamadı yokluğunun bende yarattığı depremlere. Zaten hiçbir şey , hiç kimse dayanamaz bir kadının yokluğuna.
Düşlerimde kaldı kör kuyuda inşaa edeceğim kasabada, gün batımına karşı kuracağımız masada karşılıklı oturup bir türlü anlatamadıklarımı sana anlatma çabalarım... Gerçekten merak etmiyor musun anlatacaklarımı ya da hiç merak etmiyor musun düşüncelerimi anlatamamamın nasıl bir duygu olduğunu?
Eğer merak ediyorsan; bir akşamüstü çıplak ayakla gez sahilde, illa ki kum tanelerin arasında ayağını kesecek bir cam parçasına basacaksın. Bırak kanasın, bu kez dalgalara doğru yürümeye başla... Tuzlu dalgaların dokunduğu o kesiğin içinde yaratacağı acının tarifi, yanan bir evin itfaiyenin geç kalmışlığının ev sahibine verdiği acıyla kıyaslanmasından daha kötü bir durum. İşte benim içim o ev misali, içine giren olmadı. Olan varsa da fazla kalmadı. Kim ister ki yanık kokan bir yerde durmayı?
Bütün bunları tanrıdan dilediğim mürekkebi bitmeyen kalemle yazmayı isterdim.
Lakin tanrının bana vereceği kalem beni bu eksikliklerden alıkoymayacak bunun farkındayım.
Oysa ben kalemimin tükendiği yerde gerçek hayata dahil oluyorum...
Tanrının göndereceği kalem hiç tükenmezse diye düşünmek bile istemiyorum.
Böyle bir vedada benim dışımda kimse olmayacak sen bile...
Kaç kişiyi daha gömebilirsin gamzene ve gömdüklerinin ismini hangi harflerle kazıyabilirsin ya da hangi dilde kaç eksik harf kullanarak bunu yapabilirsin. Sahi senin gamzelerin var mıydı? hiç gülmüş müydün sen ? bak işte yavaş yavaş ben tükeniyorum kalemlerimden önce...Onca yaşanmışlıklardan sonra tekrar hatırlamaya çalışmak iğrenç bir duygu... Gel diyorum.. Bir elma ağacı dikelim kalbine aksi takdirde mezar bile olsa durmam içinde...
Aldırış etme saçma sapan sözlerime , hala rakının etkisindeyim.. Belki de kalemimin mürekkebi bitmedi henüz yoksa bu kadar saçmalamazdım ben.. Bu kadar mı acizim , bu kadar mı sensiz ? Yarısı kesilmiş elmanın çürük kısmında ki on sekiz yılımın ardından diğer yarımdan bir ağız tadı olmak isterdim... Çekirdeklerimi toprağa ekmeni, bahar yaklaştığında yaprak tutan gövdemde senin çiçek açmanı isterdim. İşte o zaman kök bulacaktı ağacım toprakta . İşte o zaman dallarıma dolanacaktın ve işte o zaman ben seni bulacaktım...
Neyse rakım bitti. Bir sonra ki rakının sessizliğinde, sensizliğin düşlerinde görüşmek üzere...