Merdivenlerden iniyorum , indikçe uzayan uzadıkça kararan . Yürüyorum önüme ardıma bakamadan . Yürüyorum, adeta yükselen yollardan ,her adımda daha da yükselen yollardan... Göklerden düşmeye başlıyor , yumuşacık minik toplar . Tenime değdikçe üşüten minik toplar . Göklerden düşen toplar arttıkça yükselen çocuk bağırışları ...
Yollar bitiyor , kaldırıma çıkmam gerekiyor . Tam adımımı atıyorum, kaldırım büyük bir tepeye dönüşüyor ,o tepeden yuvarlanırken bir hanımefendi 'nin tiz sesi kulağımı tırmalıyor. O ses "Dikkat etsene be adam , görmüyor musun?"diyor. Utancımdan kalkmak istiyorum. Diz kapaklarımdaki o sızı buna izin vermiyor. Derin bir nefes... Sonra kalkıyorum, geldiğim yer daha da karanlıklaşıyor. Adım atıyorum, adımımla beraber yükselen araç kornaları... Başımdan bir şeyler akıyor sanki, dokunduğumda acı veren bir şey. Korktuğumu hissediyorum. Bir yere götürmek istiyorlar beni, evet korkuyorum... Kendimi ilaç kokan bir odada yatıyor vaziyette buluyorum. Hissediyorum... Dünya'nın yükünü sırtımda hissediyorum . Kalkıyorum , belki de kalkabildiğimi sanıyorum. Vücudum soğuk bir yüzeye yapışmış soğukluğu kalbime işlemiş. Bir kapı arıyorum, git gide artan karanlığa son bulan, rengarenk dünyalara yelken açabileceğim bir kapı... Bir kapı buluyorum ancak bu kapı oradan oraya savrulan bir adamın kapkaranlık dünyası. Bir ışık arıyorum, oyuncağını kaybetmiş bir çocuğun aradığı gibi . Bir ışık arıyorum , bulamıyorum... Bu sonsuz, aydınlığa yolu çıkmayan, boşluğun içinde ağır ağır kayboluyorum.